Bilimsel araştırmalara göre taşlarla şifacılık diye bir kavram yok.
Taşların titreşimlerle, enerjileriyle, renklerle, mineral özellikleriyle bir insanı iyileştirdiğini gösteren bir araştırma, kanıtlanmış veri bulunmuyor.
Yani mesela biz diyoruz ki; kehribar bebeklerde dişlerin çıkma aşamasında sakinleştirici özelliğe sahiptir. Çünkü içinde süksinik asit vardır. Bilim diyor ki o süksinik asitin deriden girdiği miktarı, bebeklerin ateşini düşürmek için yeterli değildir.
Beni tanıyanlar bilirler. Bilimsel makalelere, bir şeyin kanıtlanabilir olmasına, izlenebilir olmasına, neden öyle olduğunu anlayabilmeye çok meraklıyımdır. Taşlar konusunda hissettiğim bunca şeyin bilim tarafından “gerçekdışı” bulunmasına da pek içerliyorum tabi. O yüzden mümkün olsa, bu bilimsel araştırmalara girebilmeyi açıkçası çok isterdim. Hangi taşlarla, hangi deneklerle, ne sebeplerle o testleri yaptıklarını bilmek ve müdahale edebilmek isterdim.
Kehribar kullanılan bebeklerin diş çıkarma sürecini gerçekten daha sakin geçirdiklerini, ateşlerinin daha kolay yatıştığını biliyorum.
Bunu tecrübe ettiğim çok örnek var. “Kehribar’ın içindeki mineral deri gözeneklerinden yeterli miktarda girmez” diyen bilimadamları, taşların yorgunluk durumunu, şarj edilmesine dair ihtiyaçlarını ve denekle kuracakları bağları göz ardı ediyorlar bana kalırsa.
Yine test edilen veriler üzerinden gideceksek; başka bir deneyde iki grup denekten ilkine kuvars kristali, diğer gruba cam vermişler ve her iki gruptan da ellerinde karıncalanma, titreşim, ısınma hissedenler olmuş. O zaman demişler ki bu hissetme olayı “plasebo etkisi”dir.
Tüm ilaçlarda uygulanan bir test olan bu etki, inandığınız için sizi iyileştiriyor anlamına geliyor. Yani diyorlar ki; “siz kuvars sandınız oysa elinizdeki camdı. Bu hissettiğiniz şeyler yalandı, plaseboydu, siz hissetmek istediniz diye hissettiniz. Gerçek bir his olamaz!”
Ancak ben de evde cam ve kuvars ile his testleri yaptığımda ikisinden de titreşim alıyorum. Camın içerdiği “silisyum” dünyanın temel yapı taşlarından bir mineral. Camdan da ısınma, karıncalanma ve titreşim hissedersiniz. Bağ kurup kodlarsanız o da çok tatlı bir mineraldir.
Bir taş kuvars mıdır, cam mıdır diye ayırt etmek isterseniz tabii ki ayırt edici hisleri vardır ancak ikisi de hissettirir. İkisi de oradadır. İkisiyle de bağ kurabilirsiniz. İkisini de kodlayabilirsiniz.
Ameliyattan yeni çıkmış, ağrıdan yerinde duramayan hastalarla çalışmalarım oldu. Çok istediğim halde yanlarına bile giremediğimde, daha önceden onlara vermiş olduğum taşlarına bağlanıp enerji gönderdiğimde ağlayarak beni aradıklarını bilirim. “Elif Hanım, elimdeki taş birdenbire tüm ağrılarımı hortum gibi çekti. Nasıl rahatladım anlatamam” diye.
Peki bu nasıl oluyor? Taş şifacısı olarak o kişinin elindeki spesifik bir taşa bağlanıyorum ve o andaki ağrısına odaklanıp yine o taş aracılığıyla ağrısını gideriyorum. O taş, o kişinin ağrısını nasıl hortum gibi çekiyor?
Hastalıklar, ağrılar, kritik durumlar bu işin en majör örnekleridir. Gerçek hastalığı iyileşince taşlara inanan çok insan vardır. Oysa ben travmatik hastalığı bile olmadan insanlara, mevcut ruh hallerini iyileştirmek, enerjilerini üst seviyeye çıkarmak için taşlarla çalışma yapmayı öneriyorum zaten.
Ellerini yıkayan bir grup ebenin doğurttuğu bebeklerin daha sağlıklı ve uzun yaşadığının kanıtlandığı orta çağ araştırmalarındaymışız gibi hissediyorum kendimi bazen. O ebeleri, ellerini yıkamayı düşündükleri için cadı diye yakan bir dünyayla uğraşıyormuşuz gibi…
Taşlar bakması güzel, şeker gibi şahane görünüşlerinin ardında, bağ kurduğumuzda canlanan, bizi tanıyıp enerjimizi güçlendiren, bize iyi gelen formlardır. Yüzlerce çeşitte, renkte ve mineral içeriğinde olmaları da apayrı bir mucizedir.
Taşların şifa özelliklerinin nasıl çalıştığının henüz kanıtlanamamış olmaması da benim için şimdilik sadece; “yöntemi bulamamış” olduklarını ifade eden bir süreçtir.